27 Eylül 2016 Salı

Hamit Bozarslan'dan 'Kemalizm'den Erdoğan Sistemine'


Fransa’daki tanınmış Türk akademisyenlerden olan Hamit Bozarslan[1], 2006 tarihli Histoire de la Turquie Contemporaine (Çağdaş Türkiye Tarihi)[2] adlı kitabında modern Türk siyasal hayatını incelemiştir. Bu kitapta yer alan “Postface / Du kémalisme au système Erdoğan” (Kemalizm’den Erdoğan Sistemine)[3] adlı sonsöz bölümü ise, son döneme dair analizler içermesi açısından okurlara ve öğrencilere faydalı olabilir.

Hamit Bozarslan

Bozarslan, bu bölümde, Türk siyasal hayatına 2002’den beri damgasını vuran Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ve onun lideri Recep Tayyip Erdoğan’ı mercek altına almakta ve güncel gelişmeleri yorumlamaktadır. 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı krizinin ardından genel seçimleri rekor bir oyla kazanan Erdoğan, yakın çalışma arkadaşı Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı seçtirmiş ve orduyu kontrol altına almaya başlamıştır. 2008 küresel ekonomik krizine karşın ülke ekonomisini iyi düzeyde tutmayı başaran Erdoğan, böylelikle 2010 anayasa referandumu ve 2011 genel seçimlerini de başarıyla tamamlamıştır. 2014 yılında hem yerel seçimlerde, hem de ilk kez halkoyuyla yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde zafere ulaşan Erdoğan, böylelikle Türkiye’nin ilk halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak da tarihe geçmiştir. Bu inanılmaz başarılı grafik, 2015 yılının 7 Haziran tarihinde yapılan genel seçimlerde sarsılmış ve Erdoğan ile Başbakanı Ahmet Davutoğlu liderliğindeki AK Parti, ilk kez tek başına hükümet kurabilecek çoğunluğu kaybetmiştir. Ancak muhalefetle uzlaşmak ve bir koalisyon hükümeti kurmak yerine PKK ve Kürt siyasal hareketiyle zıtlaşarak halkı kutuplaştırmayı seçen Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, sonuçta 1 Kasım 2015’teki genel seçimlerde yeniden yüzde 50 civarında bir oy oranına ulaşmış ve bir kez daha tek parti iktidarını kurmuştur.

Histoire de la Turquie Contemporaine (Çağdaş Türkiye Tarihi)

Bozarslan’a göre, bu kronolojik bilgilerin ötesinde, AK Parti’nin başarısının sırrı, seçimler öncesinde hegemonik bir blok kurmayı başarabilmesindedir. Bu blok; özellikle inşaat sektöründe büyük atılım yapan dindar Anadolu burjuvazisi, 1990’ların istikrarsız siyasal ve ekonomik tablosu ve 2001 ekonomik krizi gibi bir felaketin ardından Erdoğan döneminde nispeten istikrarlı bir ekonomik duruma kavuşan orta sınıf ve -yoksulluklarına karşın- çareyi sosyal devlet veya sol politikalarda değil de, hayır faaliyetlerinde ve AK Parti’nin organize ettiği gıda ve kömür dağıtımı gibi geçici çözüm önerilerinde arayan şehirli yoksullardan ve onları organize eden Hak-İş gibi işçi örgütlenmelerinden oluşmaktadır. AK Parti, bunlara ek olarak, kültürel alanda Türk ve Sünni kimliklerini sahiplenmekte ve ataerkil düzenin ve ailenin korunmasını hedef alan politikalarla da Anadolu ortalamasını çok iyi temsil etmektedir. Kemalizm’den Erdoğan sistemine (bir nevi Erdoğanizm) giden süreç, işte bu siyasal, ekonomik ve toplumsal altyapı üzerine inşa edilmiştir.

Ancak Erdoğanizm’i eleştirmek için pek çok konu halen mevcuttur. Öncelikle, son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yolsuzlukları yapılmış ve hatta bunlar, sonradan Fetö terör örgütü üyesi olduğu iddia edilen polisler tarafından video ve ses kayıtlarıyla belgelenmiştir. Toplumsal ortalamaya bakıldığında halen alt-orta gelir düzeyinde bir ülke olan Türkiye’de, Cumhurbaşkanı’nın yaptırdığı 1000 odalı yeni Başkanlık Sarayı (Ak Saray) ve birkaç yıl önce alınan lüks Cumhurbaşkanlığı jeti de, israf ve lüks tüketim tartışmaları bağlamında değerlendirilebilecek ve eleştirilebilecek olan konulardır. Bunlardan daha önemlisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek adam rejimine dönüşmesinden korkulan Başkanlık sistemi önerisi, kendi partisinin ve seçmen bloğunun içerisinde de çeşitli eleştirilere yol açmıştır.

Partizan bloklaşma, siyasal patronaja (clientélisme) dayalı sistem ve siyasal rakiplerin iç düşman olarak damgalanması halen AK Parti ve Erdoğan’ı güçlü kılsa da, Erdoğan, 2013 yılındaki Gezi Parkı protestolarında olduğu gibi zor durumlara düşme riskiyle her zaman karşı karşıyadır. Erdoğan tarafından bir “darbe girişimi” olarak nitelendirilse de, bu ve benzeri protestolar, aslında Türkiye’de var olan protest sol kültür ve Alevi inancının Erdoğanizm’e yönelik karşı çıkışlarının somut göstergeleridir. Nitekim İstanbul’a inşa edilen üçüncü köprünün adının Yavuz Sultan Selim olarak seçildiğinin ilan edilmesi, o dönemde dış politikada da Sünni İslam çizgisini özellikle Suriye krizinde net olarak ortaya koyan Türkiye’de, sol ve Alevi kitlelere yönelik bir provokasyon olarak da görülebilir. Bunu izleyen süreçte Fethullah Gülen cemaati ile yürütülen yolsuzluk soruşturmaları nedeniyle sorunlar yaşamaya başlayan Erdoğan, ailesini de kapsayan soruşturmalar kapsamında üç Bakanını feda etmek zorunda kalsa da, Gülencilere karşı bürokraside bir cadı avı başlatarak intikamını almış ve gücünü konsolide etmeyi başarmıştır. Gezi Parkı ve Gülen cemaati ile yaşanan sorunlardan sonra üçüncü önemli kriz, 2014 yılından itibaren Suriye ve Irak’ta güçlenen Kürt varlığından endişe etmeye başlayan Erdoğan’ın, PKK ve onun Suriye’deki uzantısı olan YPG ve PYD’ye yönelik sert politik tavır almaya başladığı süreçle beraber ortaya çıkmıştır. Bu süreçle beraber, Türkiye’de “çözüm süreci” veya “barış süreci” rafa kaldırılmış ve ülkenin güneydoğusundaki askeri operasyonlar kademeli olarak yoğunlaştırılmıştır. Özellikle 2015 yılındaki iki seçim arası dönemde, Türkiye, adeta bir mini-iç savaş tablosuyla karşı karşıya gelmiştir. Suriye ve Irak’taki köktendinci Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün de saldırılarıyla birlikte, Türkiye, güvenlik açısından zor bir döneme girmiştir. Bunlar dışında, çok güncel bir konu olan 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından yaşanan bocalama süreci ve buna tepki olarak başlatılan operasyonlar da, Erdoğan ve partisinin yaşadığı beşinci önemli kriz olarak bunlara eklenebilir.  

Dış politika açısından bakıldığında ise, Ankara’nın yakın dönem stratejisini 2010 yılında Kaddafi Barış Ödülü’nü alan Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler (Nahda) çizgisinde bölgesel bir Sünni koalisyonu kurmak istemesi bağlamında değerlendirmek gerekir. Ancak Libya’da Kaddafi’nin devrilmesi, Mısır’daki Sisi darbesi ve Tunus’ta Ennahda’nın iktidarı kaybetmesi, Erdoğan ve partisinin büyük dış politika vizyonunu ciddi anlamda zayıflatmış ve bunun bedelini de Başbakanlık koltuğunu kaybeden partinin dış politika mimarı Profesör Ahmet Davutoğlu ödemiştir.

Tüm bu nedenlerle, ilginç bir şekilde laik, üniter ve dış politikada çok ihtiyatlı olan Kemalizm çizgisinin adeta anti-tezi olarak ortaya çıkan Erdoğan sistemi (Erdoğanizm), 10 yıl içerisinde ilginç bir şekilde Kemalizm’in yeni bir yorumuna -yazar açıkça söylemese de- dönüşmüştür. Zira IŞİD’e karşı laiklik, PKK ve Kürt ayrılıkçılarına karşı üniter yapı ve çöken Arap Baharı’nın yarattığı güvenlik risklerine karşı hızla yeniden popüler olan dış politikada ihtiyatlılık, Erdoğanizm’in yeni ana unsurları olmuşlardır. Dolayısıyla, Kemalizm’den Erdoğanizm’e Türkiye’de değişen tek şey, aslında devletin daha İslami bir tona kavuşması olmuştur…

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

[1] 1958 Lice doğumlu olan Hamit Bozarslan, tarih ve siyaset bilimi alanlarında doktorasını tamamladıktan sonra 1995-1997 yılları arasında Berlin’de bulunan Centre Marc Bloch’da araştırmacı olarak yer almış, ardından EHESS-École des Hautes Etudes en Sciences Sociales’de (Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu) çalışmaya başlamıştır. 2002-2008 yılları arasında, aynı kurum içinde yer alan Institut d’études de l’islam et des sociétés du monde musulman (İslâm ve Müslüman Toplumları Enstitüsü) Başkanlığını da yürütmüştür. Halen EHESS bünyesinde profesör olarak araştırmalarına devam etmektedir. Ortadoğu’da şiddet, siyasal hareketler, Kürt sorunu gibi konularda çalışmalarıyla tanınmaktadır. İletişim Yayınları tarafından yayımlanan eserleri arasında Ortadoğu: Bir Şiddet Tarihi (2010), Ortadoğu’nun Siyasal Sosyolojisi (2012) ve Türkiye Tarihi: İmparatorluktan Günümüze (2015) adlı kitapları yer almaktadır. Lüks ve Şiddet, İbn Haldun’da Tahakküm ve Direniş (2016) adlı çalışması, Med 21 Programı İbn Haldun ödülüne layık görülmüştür. Bakınız; http://www.iletisim.com.tr/kisi/hamit-bozarslan/6714#.V-otyoiLTIU.

Hiç yorum yok: