28 Eylül 2016 Çarşamba

Bir Türkiye Masalı: Orhan Gencebay Fenomeni


Giriş:
Orhan Gencebay ya da gerçek adıyla Orhan Kencebay (doğum: 4 Ağustos 1944, Samsun), Türkiye müzik tarihinin ticari başarı ve popülarite anlamında en önemli ismi olmayı başarmış çok kıymetli bir Türk besteci, bağlama virtüözü, müzik prodüktörü ve ses sanatçısıdır. Gencebay, 1970’lerden başlayarak Türk müzik endüstrisinin yıldız isimlerinden biri olmuş; dahası, duruşu ve yaşam tarzıyla da toplumun çok sevdiği ve “Orhan Abi” lakabıyla ağabeyi olarak benimsediği yıldız bir sanatçı statüsüne sahip olmuştur. Gencebay, bugün bile o kadar önemli ve sevilen bir sanatçıdır ki, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bile sık sık onunla olan özel dostluğunu kullanarak topluma daha iyi ulaşmayı amaçlamaktadır.[1] Her ne kadar uluslararası alanda büyük başarılar kazanan Türk sanatçı Fazıl Say’la yaşadığı polemik nedeniyle eleştirilse de[2], Gencebay kişiliğiyle de sevilen-sayılan bir isim olmayı başarmıştır. Bu yazıda, sazıyla Samsun’dan yola çıkıp, sanat yaşamı boyunca istisnai bir başarı gösteren Orhan Gencebay’ın bir sanat ikonu olarak yorumlanmasına gayret edilecektir.

Gencebay’ın sembol şarkılarından: Batsın Bu Dünya

Hayatı ve Kariyeri:
Müziğe 6 yaşında, Rus konservatuvarı mezunu ve aslen Kırım göçmeni eski bir opera sanatçısı olan klasik batı müzisyeni Emin Tarakçı’dan keman ve mandolin dersleri alarak başlayan Gencebay, 7 yaşında bağlama ve Türk halk müziği dersleri almaya başladı.[3] 10 yaşında ilk beste çalışması olan “Kara Kaşlı Esmerdi Kim Bilir Kimi Sevdi” isimli eseri yaptı. 13 yaşında Türk Sanat Müziği ve tambur eğitimi almaya başladı. Ortaokul ve lise yıllarında Samsun, Edirne ve İstanbul musiki cemiyetlerinde yaylı tambur, THM cemiyetlerinde ise bağlama çaldı. Samsun ve İstanbul’da halk evlerinin kuruculuğunu yaptı. Kendi açtığı müzik dershanelerinde öğretmenlik yaptı. Çocukluk yıllarında en çok etkilendiği kişi, zamanının bağlama üstadı Bayram Aracı’ydı. Gencebay’a o yıllarda bu nedenle “Küçük Bayram” diyorlardı. İlk profesyonel bestesi “Ruhumda Titreyen Sonsuz Bir Alevsin”i 14 yaşında yaptı. 16 yaşından itibaren caz ve rock müziği ile ilgilenmeye başladı; batı nefesli sazlardan oluşan orkestralarda tenor saksafon çaldı. Daha sonra İstanbul’a gelerek, Türkiye’nin ilk konservatuarı ve eski adı Dârülelhan olan İstanbul Belediye Konservatuvarı’na girdi. 1964 yılında TRT Ankara Radyosu sınavına girdi ve sınavı yüksek başarıyla kazandı. Fakat sınavda usulsüzlük olduğu gerekçesiyle sınav iptal edilince, müzik çalışmalarına ara vererek askerlik sebebiyle İstanbul’a gitti. Vatani görevini Heybeliada’da Bahriyeli olarak sürdürdüğü yıllarda, merasim bölüğü bandosunda saksafon çalmaya devam etti. 1966’da TRT İstanbul Radyosu sınavlarına girdi ve sınavı iftiharla kazandı. Aynı yıl, Türkiye çapında yapılan bağlama çalma yarışmasında Arif Sağ ve Cinuçen Tanrıkorur ile birlikte derece aldı. TRT İstanbul Radyosu’nda 10 ay bağlama sanatçılığı yaptı. Kurumun müzikal anlayışının ilerlemeye elverişli ve özgür olmadığı gerekçesiyle 1967 yılında kendi isteği ile ayrıldı. TRT’den ayrıldıktan sonra, Arif Sağ ile birlikte 1966-1968 arası dönemde Muzaffer Akgün, Yıldız Tezcan, Gülden Karaböcek, Ahmet Sezgin, Şükran Ay, Sabahat Akkiraz, Nuri Sesigüzel gibi birçok sanatçıya bağlama çaldı. Bu dönemde Kızılırmak Karakoyun, Ana, Kuyu gibi Türk filmlerinin müzik direktörlüğünü yaptı. İstanbul’daki halk evlerinde Abdullah Nail Bayşu, İsmet Sıral, Burhan Tonguç, Erkin Koray, Ömer Faruk Tekbilek, Vedat Yıldırımbora, Özer Şenay, Neşet Ertaş gibi sanatçılarla sık sık bir araya gelip müzik yaparak gelecekte kendi ortaya koyacağı müziksel sentezin ilk meyvelerini verdi. “Ağlıyorum Yana Yana”, “Gönül Bağları”, “Yıldız Akşamdan Doğarsın”, “Neredesin Leylâ’m” gibi türkü plakları çıkardı. “Sevemedim Karagözlüm”, “Sabır Taşı”, “Goca Dünya” gibi besteleri çeşitli sanatçılar tarafından okunmaya, sanat dünyasında adı besteci ve bağlama virtüözü olarak duyulmaya başlandı. Türkü plâklarından sonra, 1968 yılında ilk serbest çalışmalar plâğı “Sensiz Bahar Geçmiyor/Başa Gelen Çekilirmiş”i çıkardı. Bundan sonra Topkapı Plak ve İstanbul Plak'tan seri olarak plaklar çıkarmaya devam etti. 1969 yılında çıkardığı “Bir Teselli Ver/Yorgun Gözler” 45’liğiyle Türkiye çapında ün yaptı. Bestekâr ve virtüöz kimliğinin yanı sıra, yorumcu kimliği ile ön plana çıkmaya başladı. “Ben Eski Halimle Daha Mesuttum”, “Hor Görme Garibi”, “Severek Ayrılalım”, “Ümit Şarkısı”, “Sevenler Mesut Olmaz” gibi plaklara imza attı. 1971 yılında İstanbul Plak’a ortak oldu. 1972 yılında Yaşar Kekeva ile birlikte Kervan Plak şirketini kurdu, şirketin yöneticisi oldu. Kervan Plak, Türkiye’nin ilk yerli sermayeli plak şirketiydi. Bünyesine Erkin Koray, Ajda Pekkan, Muazzez Abacı, Mustafa Sağyaşar, Ahmet Özhan, Kamuran Akkor, Semiha Yankı, Samime Sanay, Neşe Karaböcek, Bedia Akartürk, Nil Burak, Ziya Taşkent, Semiramis Pekkan, Ferdi Özbeğen, Gönül Yazar, Sezen Aksu gibi starları alan Kervan Plak, dönemin plak piyasasının en güçlü şirketlerinden biri oldu.

Ya Evde Yoksan

Orhan Gencebay, bugüne kadar 35 (31 sinema, 4 televizyon) filminde başrol oynadı, 90’a yakın filmde ise müzik direktörlüğü yaptı.[4] 1000’den fazla bestesi bulunan Orhan Gencebay, bunların 300’e yakınını kendisi seslendirdi.[5] Orhan Gencebay’ın yaptığı çalışmalara TRT Denetleme Kurulu’nca “arabesk” dendiyse de, Orhan Gencebay bu değerlendirmeyi “yanlıştır ve eksiktir” diye yorumladı. Yasal olarak 67 milyon civarı plak ve kaset tirajı olan Orhan Gencebay’ın, korsan üretimlerin yasal üretimlerden iki kat fazla olduğu da düşünülürse, 200 milyon civarı tirajı olduğu tahmin ediliyor. Bu da, dünyanın sayılı tiraj rakamlarındandır ve sanatçıyı dünyanın en çok dinlenen sanatçılarından birisi yapmaktadır. Gencebay’ın şöhreti, büyük ölçüde Türkiye, KKTC ve Azerbaycan gibi Türkçe konuşulan ve Türkiye’ye yakın ülkelerle sınırlı kalsa da, kendisinin önemli bir Türkiye müzik fenomeni olduğu yadsınamaz bir gerçektir.

Arabesk Müzik ve Orhan Gencebay Fenomeni:
Yakın Doğu Üniversitesi öğretim üyesi olan ODTÜ çıkışlı Prof. Dr. Meral Özbek[6], “Arabesk Culture: A Case of Modernization and Popular Identity” isimli kitap içi bölümünde, Türk modernleşmesini arabesk müzik fenomeni etrafında incelemeye çalışmaktadır.[7] Arabesk müziğin Türk modernleşmesini karakterize eden önemli bir kavram olduğuna inanan Özbek, makalesinde milyonlarca insan tarafından büyük bir ilgi ve sevgi gören arabesk müzik yıldızlarını mercek altına almaktadır. Özbek’in bu araştırmada seçtiği birincil figür ise Orhan Gencebay’dır. Arabesk müziğin yalnızca bir müzik olmaktan çıktığı ve geniş kitlelerce benimsenen bir alt kültür olduğuna inanan Özbek’in cevap aradığı soru; arabesk müziğin Türk modernleşmesi sürecinde karşılaşılan bir anomali (aykırılık) mi, yoksa her gelişmekte olan ülkede görülebilecek ve birlikte gelişen modernleşme-demokratikleşme-sanayileşme süreçlerinin etkisiyle oluşan bir çağdaşlaşma sancısı mı olduğudur. Özbek, bu noktada ikinci argümanı desteklemekte ve arabesk kültürü ve müziğinin -eski tabirle- üçüncü dünya ülkelerinde örneklerine rastlanabilecek bir modernleşme sorununun Türkiye ayağı ve yansıması olduğu fikrini savunmaktadır. Özellikle sanayileşme nedeniyle yaşanan köyden kente göç hadisesinin arabesk kültürünün oluşmasında ve yayılmasında oynadığı rol, Özbek’in temel ilgi alanını oluşturmaktadır. Özbek, ortaya çıkan bu tabloyu Türk modernleşmesinin doğal bir sonucu değerlendirmekte ve devlet-halk kopukluğuna dikkat çekmektedir. Özbek’e göre; arabesk müzik, Türk halk ve klasik müziğinin, Batı ve özellikle Mısır müziğiyle karıştırılmasıyla elde edilen melez bir türdür. Arabesk müziğin ortaya çıkışı, Özbek’e göre, Türkiye’nin içinde bulunduğu tarihsel-yapısal koşullarla direk olarak alakalıdır. Özbek’in düşüncesinde, Cumhuriyet dönemi resmi kültür politikalarının halka uzak oluşu ve sosyal tabana yayılamaması, güçlenen serbest piyasa belirleyiciliği, ilerleyen teknoloji ve kültür endüstrisi ve köyden kente göç sonucu aniden değişen yaşam koşulları, arabesk müziğin ortaya çıkışını kaçınılmaz kılmıştır.

Meral Özbek’ten “Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski”

Özbek, bu çalışması ve sonra yayınladığı kitabı “Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski”nde[8], “arabeskin kralı” olarak bilinen Orhan Gencebay’ın yaşamıyla arabesk müziğin popülaritesi arasında paralellikler kurmakta ve bunun, Türkiye’nin yaşadığı dönüşüm sonucunda köyden kente göç eden milyonlarca insanın yaşam öyküleriyle de kesiştiğine dikkat çekmektedir. Gencebay’ın şarkı sözleriyle, şehirdeki zor yaşam koşulları ve kültürel farklılıklar nedeniyle adeta bir şok geçiren ve yabancılaşan şehirli yoksulların sıkıntıları arasındaki paralellikleri işaret eden Özbek, fikirlerini örneklerle güçlendirmektedir. İşçi sınıfı yaşamının zorluklarına ek olarak, bir de kültürel farklılıklar nedeniyle dışlanan ve hor görülen milyonlarca insanın yaşadıkları alt üst oluş, Özbek’e göre bir alt kültürün doğmasında temel etkendir. Gencebay’ın şarkı sözlerinde görülen ve daha çok sezilen umutsuzluk (Batsın Bu Dünya), ezilmişlik (Hor Görme Garibi), suçluluk (Hatasız Kul Olmaz) ve imkânsız görünen çözüm düşüncesi (Ziyankâr), bu kültürünün ana psikolojik öğelerini oluşturmaktadır. Şehre sağlıklı olarak eklemlenemeyen köy tipi yerleşim yerlerinin, yoksul işçi bloklarının ve gecekondu mahallerinin şehir merkezine ulaşımını sağlayan dolmuşların arabesk müziğin şehre yayılmasında temel araç olduğuna dikkat çeken Özbek, “zonta” ve “maganda” gibi terimlerin de bu dönemde ortaya çıktığının altını çizmiştir. Arabesk kültürünün siyasal arenaya da sıçradığını belirten Özbek, Ahmet Kaya’nın -Can Dündar’ın verdiği isimle- “devrimci arabesk” türü müziğini de bu doğrultuda değerlendirmektedir. Sol düşüncenin fakir gecekondu mahallerinin umudu olduğu, “kurtarılmış bölge”lerin kurulduğu 1970’ler ve 1980’lerin başlarındaki bu eğilime dikkat çeken Özbek, bir yandan da özellikle 12 Eylül sonrası yaşanan depolitizasyon süreciyle arabesk kültürünün siyasal arenadan çekilerek daha kültürel, sosyal bir alana kaydığını ve şehirli yoksulun kimlik oluşturmasında temel rolü oynadığını ifade eder. Köşeyi dönme düşüncesinin ve patron-müşteri (patron-client) tipi siyasetin Turgut Özal ile birlikte yaygınlaşmaya başlamasıyla İbrahim Tatlıses’in hızlı yükselişi ve maganda kültürünün popüler olması arasında bağlantılar kurmaya çalışan Özbek, arabesk kültüründe baskın ataerkil özellikler olduğunu da belirtir.

Hatasız Kul Olmaz

Arabesk müzik alanında pek çok bayan sanatçının da ortaya çıkmasına karşın, bu dalın temelde bir erkek hegemonyası alanı olduğunu söyleyen ve şarkı sözlerindeki ataerkil öğeleri işaret eden Meral Özbek, arabesk müziğin “Dünya Müzik Ansiklopedisi”nde bir “yabancılaşma” müziği olarak belirtildiğini de ifade etmektedir. Meral Özbek, arabesk kültürünü son tahlilde modernleşme eğrisinde bir sapma olarak değil, doğal bir sonuç olarak gördüğünü ve gelişmekte olan ülkelerde buna benzer alt kültürlerin oluştuğuna dikkat çekerken, hümanist bir bakış açısıyla yapısal koşulların şekillendirdiği bu kültürün etkisinde kalmış bireylerin masum olduğunu ifade etmektedir. Başarılı kültür politikaları ve adilce bölüşümün, fırsat eşitliğinin olduğu, düzelen bir sosyo-ekonomik düzende bu sorunların aşılabileceğine inanan Özbek, Orhan Gencebay’ın müzikal evriminin ve sanat yaşamının da buna güzel bir örnek olduğunu dile getirmektedir.

Hor Görme Garibi

Arabesk müzik, Özbek’in de dile getirdiği şekilde Türk modernleşmesini çok güzel yansıtan bir örnektir. Batı’nın yüzyıllar süren bir zaman diliminde ve adım adım gerçekleştirdiği bir süreci (modernleşme, sekülerleşme, uluslaşma, sanayileşme, demokratikleşme) tüm keskinliğiyle yaşamak zorunda kalan Türkiye’nin yaşadığı bu melez kimlik, elbette doğal karşılanmalıdır. Bu, aslında Türkiye’nin 1990’lardan başlayan İslami dönüşümünü ve Tayyip Erdoğan fenomenini de bir temele oturtmaktadır. Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Nedim Karakayalı ise[9], “Doğarken Ölen: Hafif Müzik Ortamında Ciddi Bir Proje Olarak Orhan Gencebay” isimli makalesinde[10], Gencebay’ın Özbek’in yaptığı gibi yapısal analizlerle ve köyden kente göç fenomeni doğrultusunda açıklanamayacağını ileri sürerek, kendisini Cumhuriyet projesinin gündeme getirdiği ve sürekli yeniden ürettiği alaturka-alafranga müzik dikotomisini yıkan başarılı bir sanatsal ve ticari proje olarak ele almıştır. Hakikaten de, Özbek’in yapısal analizlerinin geçerliliği olsa da, geçmiş yıllardaki bir röportajında rock müziğini sevdiğini ve Duman ve Mor ve Ötesi gruplarının hayranı olduğunu belirten ve arabesk müziği geleneksel halk ve sanat müziği dikotomisini yıkan devrimci ve özgürlükçü bir müzik türü olarak gördüğünü belirten Gencebay’ın, çok zeki ve yaptığının bilincinde olan bir sanatçı olduğu söylenmelidir. Zira Gencebay, doğal özellikleri ve yaşamıyla sanatını ve halkın genel eğilimlerini birleştirmiş ve bu hissi dinleyicilerine ve hayranlarına da geçirmeyi başarmıştır. Dolayısıyla, Türkiye’nin yaşadığı sosyolojik dönüşüme uygun bir hayat hikâyesi olan ve halkın içinden gelip başarıya ulaşan Gencebay, kariyerinin özellikle ilerleyen yıllarında şarkıları ve filmleriyle bu üstlendiği rolün hakkını veren bir portre de çizmeye gayret etmiş ve bu da, ticari başarısını perçinlenmesine yol açmıştır.

Sonuç:
Orhan Gencebay, Batı dışı gelişen toplumlarda ortaya çıkan sentez kimlikler ve modernleşme sorunlarının yarattığı efsanevi sanatçı modelinin Türkiye örneği olarak akademik araştırmalara da konu olan çok önemli bir isimdir. Gencebay’ın başarısını, sosyolojik olarak sahip olduğu özellikler ve doğal sanat yetenekleri kadar, bir sanatsal projenin başarısı bağlamında da değerlendirmek ve incelemek gerekir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


KAYNAKÇA
[3] Gencebay’in biyografisi buradan alınmıştır; https://tr.wikipedia.org/wiki/Orhan_Gencebay.
[5] Sanatçının diskografisi için; http://www.orhangencebay.com.tr/albumler.php.
[7] Bakınız; Özbek, Meral (1997), “Arabesk Culture: A Case of Modernization and Popular Identity”, içinde Rethinking Modernity and National Identity in Turkey, editörler: Sibel Bozdoğan & Reşat Kasaba, ss. 211-231. Okumak için; https://hakanyucelgsu.files.wordpress.com/2012/12/arabesk-culture.pdf.
[8] Özbek, Meral (2003), Popüler Kültür ve Orhan Gencebay, İstanbul: İletişim Yayınları. Satın almak için; http://idefix.com/Kitap/Populer-Kultur-ve-Orhan-Gencebay/Meral-Ozbek/Arastirma-Tarih/Sosyoloji/urunno=0000000061591.  
[10] Karakayalı, Nedim (1995), “Doğarken ölen: Hafif müzik ortamında ciddi bir proje olarak Orhan Gencebay”, Toplum ve Bilim, Sayı: 67, Güz 1995, ss. 136-156.

Hiç yorum yok: