12 Kasım 2014 Çarşamba

Joseph Nye'ın Gözünden 21. Yüzyılda ABD-Çin Rekabeti


1937 doğumlu Amerikalı siyaset bilimci ve Harvard Üniversitesi’ne bağlı John F. Kennedy School of Government profesörü Joseph Nye[1], daha çok “soft power” (yumuşak güç) kavramıyla bilinse de, bu tezi ışığında ABD-Çin rekabetini inceleyen konuşma ve yazılarıyla da haklı bir şöhret kazanmıştır. 2011 yılında Amerikan Foreign Policy dergisi tarafından dünyanın en etkili düşünürleri arasında gösterilen[2] Nye, aynı derginin bu yıl içerisinde uluslararası çaptaki akademisyen ve politika yapıcılarla yaptığı bir araştırma sonucunda ise, politika yapıcılar açısından dünyanın en etkili akademisyeni olarak lanse edilmiştir.[3] Bu yazıda Nye’ın 2012 yılında Cambridge Forum’da 21. yüzyılda ABD-Çin rekabeti hakkında yaptığı bir konuşmayı[4] sizlere özetleyeceğim.

Joseph Nye[5]

Konuşmasına Asya’daki Kuzey Kore-Güney Kore gerginliği ve Güney Çin Denizi’ndeki sorunlara referans yaparak başlayan Nye, tarih boyunca hızlı yükselen güçlerin -geçmişte 1. Dünya Savaşı öncesinde Almanya’nın hızlı yükselişinin İngiltere’yi rahatsız etmesi gibi- statükoyu kontrol eden aktörleri rahatsız ettiğinden söz etmektedir. Buna benzer şekilde, Çin’in 21. yüzyıldaki hızlı yükselişi de, şu an dünyadaki en etkili uluslararası aktör konumundaki Amerika Birleşik Devletleri’ni rahatsız etmektedir. Ancak Nye’a göre; son yıllarda Çin’in daha iddialı dış politik girişimleri nedeniyle Amerikan stratejistleri arasındaki bu endişeler haklı olsa da, onun görüşünde -John Mearsheimer’ın çatışmayı kaçınılmaz gören tezinden[6] farklı olarak- ABD ile Çin’in bu güç yarışını barışçıl bir şekilde götürebilmesi mümkündür.

Nye’ın yazıda yararlandığım 2012 tarihli Cambridge Forum konuşması

Nye’a göre; Çinliler açısından 2008 yılında Amerikan ekonomisinin yaşadığı sarsıntı, kendilerinin yüzde 10’ları bulan ekonomik büyüme rakamlarıyla ile biraraya gelince, onlarda bir “hubris” (kibir) duygusunun ortaya çıkmasına neden olmuş ve Çin dış politikasını daha agresif bir pozisyon almaya itmiştir. Ancak bunun tehlikeli tarafı; bu adımın Amerikan kamuoyu ve karar alıcılarında oluşturduğu tehdit algılamasıdır. 2008-2011 yılları arasında, ABD-Çin ilişkileri bozulmaya devam etmiş ve Çinlilerin “American Decline” (Amerikan Düşüşü) hakkındaki görüşleri, ABD’nin dış politikadaki “güvercin” tavrı nedeniyle daha da pekişmiştir. Ancak bu noktada Nye, Amerika’nın güç kaybını “absolute” (mutlaki) olarak değil, “relative” (göreceli) olarak değerlendirmekte ve bazı Çinli düşünür ve politika yapıcıların, Amerikan Düşüşü hakkında acele karar aldıklarını iddia etmektedir. Zira Nye’a göre, ABD’nin bu rekabette öne çıkmasını sağlayabilecek önemli kozları vardır.

Öncelikle World Economic Forum’a göre; ABD ekonomisi, halen dünyanın en rekabetçi 5 ekonomisinden biridir ve Çin bu alanda ABD’nin çok gerisindedir. Üniversite kalitesi ve eğitim açısından da ABD, bugün hala Çin’in çok ilerisindedir ve bu durum, eğitime ve arge faaliyetlerine ayrılan bütçelere bakıldığında da tescil edilmektedir. 21. yüzyıla damgasını vuracak teknolojik alanlar (biyoteknoloji ve nanoteknoloji) açısından da ABD, Çin’in çok ilerisindedir ve bu nedenle mutlaki anlamda bir düşüşten bahsetmek doğru olmaz. ABD için ancak göreceli bir düşüşten bahsetmek yerinde olabilir. Fakat burada bile, esas mesele ABD’nin düşmesinden ziyade, diğerlerinin (Çin, Hindistan, Brezilya) yükselmeleridir. Onlar daha iyiye gittikçe, ABD ile aralarındaki fark kapanmakta ancak bu durum ABD’nin geriye gittiği anlamına gelmemektedir. Yine aynı şekilde, bu durum Çin’in ABD’nin dünya liderliğini alacağı anlamına da gelmemektedir. Zira Çin’in şu an için ABD’yi geçmesi kesin olan tek alan, toplam ekonomik büyüklük olarak gözükmektedir.[7] Kişi başına düşen gelir açısından Çin’in ABD’yi geçmesi, Nye’a göre bu yüzyıl içerisinde mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle araştırmacıların kullandıkları verileri dikkatli analiz etmeleri ve bütüncül bir bakış açısı geliştirmeleri şarttır.

Bir diğer mesele ise; Çin’in hızlı yükselişinin bu şekilde devam etmesinin garanti olmamasıdır. İlk olarak, ülkeler zenginleştikçe, ekonomik büyümeleri yavaşlamaktadır. İkinci önemli mesele, yaşlanan nüfusu nedeniyle Çin’in ilerleyen yıllarda ucuz işgücü ve verimliliğini korumakta zorlanacak olmasıdır. Üçüncü ve çok önemli bir konu ise, gücün salt ekonomik güçle alakalı bir kavram olmamasıdır. ABD, askeri gücü ve Nye’ın yaratıcısı ve uzmanı olduğu yumuşak güç alanlarında Çin’in halen çok ilerisindedir. Bu nedenle Nye’a göre; Çin Halk Cumhuriyeti önceki Devlet Başkanı Hu Jintao’nun, 2007 yılındaki Çin Komünist Partisi’nin kurultayında ülkenin cazibesinin arttırılması gerektiğini ifade etmesi ve yumuşak güce ağırlık verileceğini belirtmesi doğru bir tespittir. Zira Çin’in son dönemde askeri harcamalarda yaptığı atılım, komşu ülkeleri (Japonya, Avustralya, Güney Kore hatta Hindistan ve Rusya) rahatsız etmekte ve onları çeşitli koalisyonlara yönlendirmektedir. Bu noktada ABD’nin de Başkan Barack Obama döneminde başlatılan “Asia Pivot” politikasıyla önemli bir hamle içerisine girdiği görülmektedir. Oysa “yumuşak güç” unsurları ile ikna ediciliğin ve sempatinin arttırılması, Çin’in komşu devletler için tehdit değil, partner olarak görülmesine neden olabilecektir. Ancak bu alanda da ABD, Çin’in halen çok ilerisindedir ve üniversiteleri, popüler kültürü (Hollywood ve müzik endüstrisi) ve canlı sivil toplumu sayesinde daha çok uzun yıllar bu üstünlüğünü koruyacak gibi gözükmektedir. Çin’in kendi içerisinde özgürlükleri ve demokrasi çıtasını arttırmadan, bu alanda atılım yapması zor gözükmektedir. Ancak Çinli politika yapıcılar açısından da, demokrasi ve özgürlüğün arttırılması, rejimin güvenliği ve istikrarı açısından bir tehdit olarak görülmektedir.

Tüm bu nedenlerle, Joseph Nye’a göre; ABD’nin Çin’e geçilmesi öyle kolay gerçekleşebilecek bir hadise değildir. Gelecek onyıllarda yaşanacak gelişmeler ve ABD’nin bu duruma göstereceği tepkiler, bu mücadelenin akıbetini belirleyecektir. Bu noktada Nye’a göre; ikili ilişkilerde korku pompalamak, her iki tarafa da zarar verecektir. Zira söz konusu iki ülke, derin varoluşsal çelişkiler içerisinde değillerdir.[8] Zaten Çin, -geçmişte Fransa, İngiltere ve Rusya gibi rakiplerini tamamen kontrol altına almak isteyen Nazilerden farklı olarak- rakip gücün (ABD) yok edilmesini isteyen bir rakip (challenger) değildir. Dahası, günümüz dünyasında küresel ısınma, salgın hastalıklarla mücadele ve terörizmle mücadele gibi konularda hiçbir ülke kendi başına toptan bir zafer kazanamaz. Bu yüzden bu iki büyük güç, birlikte yaşamaya alışmalı ve bunun yeni kurallarını oluşturmalıdırlar.    

  Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ





[1] Web sitesi için; http://joenye.com/.
[2] “The FP Top 100 Global Thinkers”, Foreign Policy, Erişim Tarihi: 12.11.2014, Erişim Adresi: http://www.foreignpolicy.com/articles/2011/11/28/the_fp_top_100_global_thinkers?page=0,41#thinker64.
[3] “Who are the top international-relations specialists? Surprise! Scholars have a very different view than policymakers do”, Foreign Policy, Erişim Tarihi: 12.11.2014, Erişim Adresi: http://ricks.foreignpolicy.com/posts/2014/09/25/who_are_the_top_international_relations_specialists.
[4] “Joseph Nye: The Rise of China and American Power”, Youtube, Erişim Tarihi: 12.11.2014, Erişim Adresi: http://www.youtube.com/watch?v=BwWT0kbYSZs.    
[5] “Joseph Nye”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 12.11.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Joseph_Nye.   
[6] Bu konuda bir yazı için; Ozan Örmeci (2014), “John Mearsheimer’a Göre 21. Yüzyılda ABD-Çin Rekabeti”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 12.11.2014, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/john-mearsheimera-gore-21-yuzyilda-abd-cin-rekabeti/.  
[7] Bu durum aslına bakılırsa satın alma paritesi açısından daha şimdiden gerçekleşmiştir. Bakınız; http://www.ibtimes.com/china-economy-surpasses-us-purchasing-power-americans-dont-need-worry-1701804.
[8] Bu noktada Nye, Amerikan sağının anti-komünist hassasiyetlerini küçümsemektedir. Zira Soğuk Savaş’ın güçlü bir mirası olarak, -özellikle Amerikan sağında- anti-komünizm halen önemli bir varoluş sebebidir. Bugün Cumhuriyetçi Parti’nin içerisindeki bazı kişi ve grupların ve Çay Partisi Hareketi’nin söylemlerinde bu kolaylıkla görülebilir.

Hiç yorum yok: