22 Temmuz 2013 Pazartesi

Kıbrıslı Türk Siyasetçi Hüseyin Işıksal'la Mülakat


Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Hüseyin hocam merhaba, daha önce de sizinle bir akademisyen olarak röportaj yapmıştık. Bu sefer ise bir milletvekili adayı olarak yine sizinle birlikteyiz. Öncelikle adaylığınız hayırlı olsun. Bir kez daha bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Hüseyin Işıksal: Tekrardan merhaba sevgili Ozan. Öncelikle bir kez daha bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Evet 28 Temmuz’da yapılacak olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti genel seçimlerinde Demokrat Parti-Ulusal Güçler Partisi Lefkoşa Bölgesi 9. sıradan milletvekili adayı gösterildim. 1977 Mağusa-KKTC doğumluyum. Orta ve lise öğrenimimi Lefkoşa Türk Maarif Koleji’nde tamamladıktan sonra 1998 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden “Yüksek Şeref” derecesi ile mezun oldum. Daha sonra British Council tarafından verilen prestijli ‘Chevening’ bursunu kazanarak 2000 yılında İngiltere’de University of Warwick Uluslararası İlişkiler bölümünden Yüksek Lisans derecemi aldım. Çalışmalarıma İngiltere’de University of Keele Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi bölümünde devam ederek doktora diploması almaya hak kazandım. Daha sonra Türkiye’ye dönerek ODTÜ Uluslararası İlişkiler bölümünde ikinci doktoramı tamamladım. 2002’den beri Türkiye, İngiltere ve Kıbrıs’ta çeşitli üniversitelerde öğretim üyeliği yapıyorum. Bir dönem Uluslararası Af Örgütü Kuzey Kıbrıs Grubu Genel Sekreterliği görevini de yürüttüm. Uluslararası hakemli dergilerde ve konferanslarda yayınlanmış 20’yi aşkın bilimsel makalem bulunmakta. Halen, Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Uluslararası İlişkiler bölümünde Yrd. Doç. Dr. olarak öğretim üyeliğine devam ediyorum.
Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Hüseyin hocam hangi nedenlerden dolayı milletvekili adayı oldunuz ve size göre Kuzey Kıbrıs’ın çözülmesi gereken en temel sorunu nedir? Milletvekili seçilirseniz yapmayı hedeflediklerinizi kısaca belirtir misiniz?
Hüseyin Işıksal: Aday olmamın en büyük nedeni toplumun şu an içinde bulunduğu durumdur. Bu topraklardan yetişen ve bu devletin bursuyla eğitim almış bir birey ve akademisyen olarak bu toplumun daha iyiye gidebilmesi için elimden geleni yapmak benim için bir görevdir. Doğal olarak bunun milletvekili olarak gerçekleşmesi şart değildi ancak adaylık süreci benim topluma vermek istediğim mesajlar için bir fırsat yaratmış oldu. Vermek istediğim temel mesaj, partizanlık temeline dayanan eski siyaset anlayışının bu toplumda artık sürdürülebilir olmadığıdır. Bu bizim kaderimiz değildir ve halkımızın bu kabustan kurtulması için seçeneği vardır. Kariyerli, dürüst ve ilkeli insanlar meydanı boş bıraktıkça siyasal alanın hep yanlış örnekler tarafından doldurulduğunu görmek beni aday olmaya iten bir başka temel faktördür. Siyaset kurumu belirli kişilerin tekelinde, onların dar vizyonu ile sınırlı kalmıştır ve bunun kırılma vakti artık gelmiştir. Kişisel olarak vermek istediğim bir başka mesaj da, -aynı medeni ülkelerde olduğu gibi- düzgün ve kariyerli insanların da oy alabileceğini göstermektir. Benim için milletvekilliği bir rant mekanizması değil, layık insanlar tarafından taşınması gereken ve belli bir zaman sonra da devredilmesi gereken bir yüktür. Artık raydan çıktığı kesin olan trenin tekrar raya girebilmesi için bu yükün dürüst, prensipli ve kariyerli insanlar tarafından taşınması gerekir. Son olarak vermek istediğim mesaj, seçim sisteminin değişmesi gerekliliği ve siyasetçilerin söylemleri ile pratiklerinin tutarlı olmasıdır. Bunu da kendi bölgem dışında bir bölgeden aday olarak göstermiş olduğuma inanıyorum. Benim için seçilmekten daha önemli olan, verdiğim bu mesajlara toplum tarafından alacağım yanıttır.
Bence ülkenin öncelik sırasına göre çözülmesi gereken en temel sorunu ‘adalet’ kavramının toplumun her biriminde yeniden tahsis edilmesidir.  Ülkemizin en büyük problemlerinden biri adama göre iş değil, işe göre adam alınmasıdır. Partizanca yapılan uygulamalar sadece kamu sektöründe değil, eğitimden sağlığa kadar toplumun her sektöründe etkin hale getirilmiştir. Kişisel görüşüme göre sosyal adalet kavramı bir toplumun temel taşıdır. Bu temelin zarar görmesi toplumun çöküşüne çanak tutar. Bu nedenden dolayı bence çözülmesi gereken temel sorun budur. Seçildiğim takdirde en büyük mücadelem sosyal adalet mekanizmalarının yeniden inşa edilmesi için olacak. Ayrıca yıllardır edindiğim eğitim, bilgi ve tecrübeler ışığında özellikle dış politika konusunda önemli katkılar koyabileceğimi düşünüyorum.
Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Dikkatimizi çeken bir başka konu da Kuzey Kıbrıs’taki seçim sisteminin Türkiye’den daha farklı olduğu. Buradaki seçim sistemini bizim için kısaca açıklar mısınız?
Hüseyin Işıksal: Evet, Kuzey Kıbrıs’taki seçim sistemi Türkiye’ye göre biraz daha farklı. Türkiye’de parti yönetimleri milletvekili adaylarını belli bir hiyerarşiye göre diziyor ve bu milletvekili seçiminde belirleyici oluyor. Bence bu çok demokratik bir sistem değil, çünkü siz partiye oy verdiğinizde size adaylar dayatılmış oluyor ve en baştaki adayları hiç tasvip etmeseniz bile adeta istemeyerek de olsa seçmiş oluyorsunuz. KKTC’deki seçim sistemi size hem parti içerisindeki adaylar arasında seçim yapma hakkını, hem de tercihe bağlı olarak dilerseniz farklı partilerdeki farklı adaylara aynı anda oy verme olanağını tanıyor. Böylelikle partinin yaptığı sıralamanın pek bir önemi kalmıyor.
Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Hocam siz Demokrat Parti Ulusal Güçler’den (DP-UG) Lefkoşa Bölgesi 9. sıra milletvekili adayı oldunuz. Bildiğimiz kadarı ile Girne bölgesinde ikamet eden oldukça geniş bir aileniz var ve aynı zamanda yıllardır Girne Amerikan Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapıyorsunuz. Peki neden seçilme şansınızın daha yüksek olduğu Girne’den değil de Lefkoşa’dan aday olmayı tercih ettiniz?
Hüseyin Işıksal: Öncelikle bu soru için çok teşekkür ederim sevgili Ozan. Pek çok insan da bana benzer soruyu sordu. Yukarıda da belirttiğim gibi bence KKTC’deki seçim sistemi değişmeli. Bunu pek çok kez TV programlarında dile getirdim. Zaten nüfusu çok fazla olmayan böylesine küçük bir ülkede 5 seçim bölgesi olması normal değil. Ayrıca bölgelerin küçük olması bölgeselciliği ve seçilen adayların da partizan odaklı siyaset yapmalarını adeta teşvik ediyor. Böylece bir bölgeden seçilen milletvekili ve bakanlar gelecek dönemde de seçilme kaygısıyla ülke menfaatlerini değil, şahsi ve bölge menfaatlerini ön plana çıkarıyor. Bunu engellemek için kanaatimce tek bir seçmen listesi olmalı ve Kıbrıs’taki her seçmen bu listeye oy vermeli. Böylelikle hem ülke yararlarını ön plana çıkaran dürüst ve kariyerli adaylar ön plana çıkacak, hem de seçim öncesi bölgesel bazda verilen siyasi rant ve vaatler büyük ölçüde engellenecektir.
Daha önce de belirttiğim gibi yeni siyaset anlayışında siyasetçilerin söylemleri ile pratiklerinin tutarlı olması gerekmektedir. Bu bağlamda belki de KKTC tarihinde ilk defa kendi bölgesi dışında aday olan biri olarak adaylığım öncesi söylediklerimle pratiğimin tutarlı olması benim karakterim ve ilkelerime ne denli bağlı olduğum konusunda sanırım seçmene bir mesaj vermiştir. Ayrıca şunu da belirtmeden geçemeyeceğim ki, Lefkoşa seçmeni benim çok saygı duyduğum, bölgeselciliğin ve kökenciliğe göre oy vermenin en az etkili olduğu seçim bölgesidir. Ayrıca ülkenin siyasi merkezi ve siyasetin kalbinin attığı yer olarak hem tüm siyasi partilerin genel başkanları ve en kıdemli adayları ile yarışmak kanaatimce başkent Lefkoşa’yı diğer seçim bölgelerine göre çok daha anlamlı kılmaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: DP-UG’nin size göre diğer partilerden farkı nedir? Neden DP-UG’den aday oldunuz?
DP 1992’de kurulduğundan beri hiçbir zaman tek başına iktidara gelmemiş, girdiği ilk seçimler hariç genellikle hükümetin küçük ortağı olarak verdiği sözleri yerine getirmeye çalışmıştır. Benim kişisel görüşüme göre DP-UG nin bu seçimlerdeki en büyük farkı kendi konusunda uzman kişiler tarafından hazırlanmış olan yol haritasıdır. Bu uzman kadro ilgili sivil toplum örgütleri, öğretim üyeleri ve halkla birebir istişare ederek halkın gereksinimleri doğrultusunda seçim kitapçığını hazırlamıştır. İkinci olarak, DP-UG daha önce değişik partilerde de yer almış veya benim gibi hiç bir partiye üye olmayan kişilere de kapısını açarak yelpazesini genişletmiş ve kendi konusunda uzman kişilerin partiye katkı koymasına olanak sağlamıştır. Bu noktada belirtmekte yarar var ki, 50 milletvekili adayının 37’si ilk kez seçimlere girecek olan yeni ve dinamik adaylardır. Üçüncü olarak kanaatimce geçmişteki siyasi tecrübeler ve önceki iktidarların verdikleri sözleri yerine getirememeleri DP-UG’yi bu konuda kamçılamış ve artık yeni siyaset anlayışında kalıcı olabilmek için verilen sözlerin tutulması gerektiği net bir şekilde anlaşılmıştır. Bence bu üç temel faktör DP-UG’yi diğer partilerden ayıran en temel nedenlerdir. Sonuç olarak; DP-UG’nin diğer tüm partilere nazaran daha iyi bir programa, kadroya, vizyona ve lidere (Serdar Denktaş) sahip olduğuna inandığım için DP-UG’den aday oldum.
Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: DP-UG iktidara geldiği takdirde öncelikle hangi sorunları nasıl çözmeyi planlıyor?
Anayasal ve kamusal reformlar ve ekonominin canlandırılması DP-UG tarafından en öncelikli sorunlar olarak tanımlanmıştır. Bu amaçla öncelikli olarak seçim ve halk oylaması yasası ile siyasi partiler yasası ele alınacak ve gerekli yasal düzenlemeler yapılacaktır. Bu sistem içerisinde başkanlık sistemine geçiş de yer bulabilecektir. Kamu harcamaları şeffaflık ve hesap verirlik ilkesi ışığında düzenlenecek, önceliğini yitirmiş projeler tavsiye edilecektir. Ayrıca yerel üretimin teşvik edilmesi ve kamu personelinin uzmanlaşmış oldukları kadrolarla istihdam edilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması planlanmaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Kuzey Kıbrıs’takı ekonomik sorunlar ve Türkiye’ye bağlılığı muhalefet partileri tarafından çok sık gündeme getirilen konular arasında. DP-UG kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi kavramından ne anlıyor, TC-KKTC Ekonomik İşbirliği Protokolü’nü uygulamaya devam edecek misiniz?
Hüseyin Işıksal: Kendi ayakları üzerinde durma kavramı DP-UG’nin en çok üzerinde durduğu kavramdır. DP-UG hem ülkenin reforma ihtiyacı olduğunu, hem de bu reformu kendimizin yapması gerektiğine inanmaktadır. DP-UG TC-KKTC Ekonomik İşbirliği Protokolü’nü hedef olarak kabul etmekte ancak hedeflere ulaşma yöntemleri açısından farklı düşünmektedir. DP-UG’nin öncelikli hedefleri ekonomiyi kayıt altına almak, vergi reformları, Türkiye pazarının etkin bir şekilde kullanımı, birim maliyetlerinin düşürülmesi ile ekonomik çarkların hızlandırılması temeline dayanmaktadır. Hedef 3-4 yılın sonunda kendi ayakları üzerinde duran ve kendi cari harcamalarını karşılayan bir devlet yapısı oluşturmaktır.
Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Sevgili hocam size bu mülakat için size teşekkür eder, seçimlerde bol şans dileriz. Böyle bir dönemde Kuzey Kıbrıs’ın sizin gibi genç, dinamik, kariyerli ve belki de en önemlisi ilkeli milletvekillerine çok ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Umarım KKTC halkının hayrına bir sonuç çıkar. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nden gelenlerin en büyük isteği Kıbrıs Türklerinin mutluluğu ve refahıdır. 
Röportaj: Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
Tarih: 22.07.2013

Hiç yorum yok: