9 Eylül 2012 Pazar

Ortadoğu'da Satranç ve Tavla


Ünlü Amerikalı yazar Bernard Lewis, Ortadoğu isimli kitabının başlarında Ortadoğu’daki sosyal yaşamın özelliklerinden bahsederken tavla ve satranç oyunlarından söz eder. Lewis’e göre satranç Ortadoğu’da zaman zaman arka planda kalan akılcılığı ve insan iradesinin önemini sembolize ederken, tavla ise Ortadoğu’da yaygın olan dini fanatizmin bir uzantısı şeklinde kaderciliği ve teslimiyeti simgeler. Bu örnekten yola çıkarsak Ortadoğu siyasetinde de satranç ve tavlayı tercih eden farklı aktörlerin varlığından söz etmek doğru olur.

Ortadoğu siyasetinin en önemli aktörlerinden olan Türkler; Osmanlı döneminden başlayarak Ortadoğu’da satranç oyununun yani akılcılığın en önemli temsilcisi olmuşlar, bu sayede uzun yıllar büyük bir imparatorluğun, daha sonrasında da Ortadoğu’daki yegane seküler ve demokratik rejimin sahibi olabilmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bugün de Ortadoğu’da barış ve istikrarın tesisi için çok yönlü politikalar geliştirmekte, demokrasi yanlısı tutumu ile mevcut dengeler arasında son Suriye krizi sayılmazsa dikkatli ve ölçülü yollar bulmayı başarmaktadır.

Ortadoğu’nun kadim ve güçlü toplumlarından Persler (İranlılar) da önemli kültürel birikimleri ve diplomatik gelenekleriyle 20. yüzyıl sonlarına kadar en önemli satranç oyuncularından biri olagelmiştir. Ancak 1979’daki İslam Devrimi sonrası İran’ın giderek akılcılık ve denge politikasına dayalı geleneğinden saptığı ve mezhepsel (dini) fanatizm ekseninde politikalar geliştirmeye başladığı görülmektedir. Bu durumun olumsuz sonuçları kuşkusuz yalnızca İran’ı değil, tüm bölge ülkelerini etkileyebilecek ölçüde zararlıdır. İran’ın nükleer programı konusundaki ısrarı bugün başta İsrail olmak üzere tüm Batı dünyası ile İran’ı karşı karşıya getirmekte, İslam dünyasını Batı’nın hedefine yerleştirerek çok zor bir duruma itmektedir. İran’ın satrançtan tavlaya evrimi, kendisini İran’ın nükleer programı nedeniyle tehlikede hisseden İsrail’in de giderek satrançtan tavlaya geçmesine ve Ortadoğu’nun patlamaya hazır bir bombaya dönüşmesine neden olmaktadır. Bu süreçte Türkiye gibi akılcı aktörler dahi barışı korumak adına bocalamakta ve zorlanmaktadır.

Ortadoğu’nun diğer önemli temsilcisi olan Araplar ise tarihsel süreçte daha çok tavla ile özdeşleşen dini fanatizm ve kadercilik ekseninde yaşamış ve maalesef bugün 21. yüzyıl başlarında ancak yeni yeni bazı ülkelerde (Mısır, Tunus) demokrasi filizlenmeye başlamıştır. Arap Uyanışı geç de olsa önemlidir ve bölgenin istikrarı adına mutlaka doğru bir yöne kanalize edilmelidir. Bunun yolu da bu ülkelerde de Türkiye’dekine benzer şekilde seküler, demokratik ve çoğulcu rejimler inşa etmekten geçer.

Dr. Ozan ÖRMECİ

Hiç yorum yok: