19 Şubat 2010 Cuma

Kim Kaldı?


Silah atılmıyor 
Güvercin şakırtısıdır 
Şafakta yaldızlanan
Şadırvanda su 
Ihlamurlarda ezan 
Görkemli bir namaz uğultusu
Heyhat!
Hamzabey Cami-i Şerif'inden kim kaldı?
Kim kaldı eski Selanik'ten?
Laternalar sustu 
Sürahiler tenha 
Tek kibrit çakılmıyor
Kim kaldı İttihat ve Terakki'den?
O Jöntürkler ki - `hariçten evrak-ı muzırra celbederlerdi' - 
O fedailer ki barut öksürürler 
Sakal tıraşları mavi 
Kırmızı bıyıkları biber 
Kim kaldı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden?
Avcı ceketi 
Körüklü çizme
Astragan kalpak  
Bazen 'İttihatçı' 
Hafif 'İştirakiyun' 
Öfkeli kaşları salkım saçak 
Kumral bıyıkları mahzun
Hani felaket tütün içerler  
Ceplerinde idam fermanları 
Bellerinde söğüt yaprağı bıçak
Ya Millet Meclisi'nde meb'us 
Ya Kuva-yi Seyyare'de asker 
Kadehlerde rakı
Nazlı beyaz 
Vaniköy korusunun Tesrinler'deki sisi
Gramofonda incesaz 
Meyhane musikisi
O şenliklerden heyhat kim kaldı?
Ezeli dalgınlığımızın ıslığıdır ney
Keman yanlış anlaşılmasından tedirgin
Utlar vahim sorular soruyor 
Öldü Nazım Samilof, Sarı Mustafa 
Yıkılmış Strasnoy Ploscat'in saat kulesi 
Eski Bolşeviklerden kim kaldı?

Attila İlhan

1 Şubat 2010 Pazartesi

Türk Basketbolu




Günümüzde dünyanın en popüler spor branşlarından biri olan basketbol, aslında oldukça yeni sayılabilecek bir spor dalıdır. Modern anlamda basketbolun mucidi Kanadalı bir beden eğitmeni olan Dr. James Naismith’dir. Oyunun ilk kurallarını da yine Naismith belirlemiş ve ilk olarak 1892 tarihinde çalıştığı okulun spor salonunda öğrencilerine oynatmıştır. Ancak Naismith’in basketbolu yaratırken, muhtelif tarih kitaplarında bahsedilen Mayas isimli Kızılderili kabilesinin Tlahiotenle ya da Tlaşti isimli oyunundan etkilendiği söylenmektedir. Naismith’in modern dünyaya uyarladığı oyun kısa sürede tüm Amerika’ya yayılıyor ve olimpik oyunlar arasına da dahil ediliyordu. Oyun aynı hızla Avrupa’ya sıçrıyor ve ilk olarak Paris’te bir basketbol sahası inşa ediliyordu. Hayatını basketbola adamış Dr. James Naismith, 1925 yılında Amerikan Cemiyeti aracılığıyla Türkiye’de yayınlanan ve Ahmet Robenson’un Türkçe’ye çevirdiği bir basketbol tanıtım makalesine de imza atmış ve basketbolun Türkiye’de tanınmasına büyük katkıda bulunmuştur.


Türkiye’de basketbol ilk olarak 1904 yılında Robert Kolej’de oynanmıştır. 1911 senesinde Galatasaray Lisesi beden öğretmeni Ahmet Robenson’un çabalarıyla Mektebi Sultani’de ilk basketbol takımı kuruluyor, ancak kurallar tam olarak bilinmediği için rugby’e benzer şekilde oynanan maçlar sonunda neredeyse tüm oyuncular sakatlanıyordu. 1913 yılında ise Fenerbahçe Spor Kulübü bir basketbol takımı kurma girişiminde bulunmuş, ancak oyuncuların yarım yamalak bilgileri nedeniyle basketbol maçları sağlıklı bir şekilde yapılamamıştır. Ülkemizde yapılan ilk ciddi basketbol maçı; 1921 yılında Robert Kolej ve Amerikalılardan oluşan YMCA takımları arasında yapılmıştır. Kemalist Devrim sonrası 1923 yılında ilk resmi spor teşkilatımız olan Türkiye İdman Cemiyeti İttifakı’nın kurulması ve 1925 yılında İstanbul Basketbol Mıntıkası’nın açılmasıyla beraber basketbol ülkemizde yayılmaya başlamıştır. 1927 yılında ise İstanbul’da ilk mahalli basketbol ligi kurulmuştur. Bu mahalli ligde, Naili Moran etrafında şekillenen Galatasaray basketbol takımı ve İstanbullu Musevilerin kurduğu Maccabi takımı arasında uzun yıllar büyük bir çekişme yaşanmıştır. İlk basketbol milli takımımız ise 1934 yılında yine Naili Moran’ın gayretleriyle kurulmuş ve milli takımımız ilk maçında Yunanistan’ı 49-12 mağlup etmeyi başarmıştır. 1936 yılında ise milli takımımız Berlin Olimpiyatları’na katılmış, ancak tüm maçlarını kaybederek elenmiştir. Bu ilk milli takımımızın önemli isimleri Naili Moran, Kamil Ocak, Jak Habib ve Sadri Usuoğlu’dur.


Berlin Olimpiyatları sonrası dünya ve ülke siyaseti nedeniyle de bir süre duraklamaya giren basketbol sporu, İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle beraber yeniden bir atılım yapmıştır. İstanbul Bölgesi Spor Oyunları ajanı olan Turgut Atakol’un büyük çabalarıyla mahalli lig genişletilmiş ve yabancı kulüp takımlarıyla temaslar artmıştır. Özellikle Yunanistan milli takımı ve Yunan kulüp takımlarıyla yapılan maçlarda milli takımımız ve kulüp takımlarımızın yakaladığı ezici üstünlük, o dönemde basketbolun geniş kitlelerce sevilmesinde büyük rol oynamıştır. Ancak basketbol hala bir büyük şehir sporudur ve Anadolu halkına uzaktır. Düzenlenen Türkiye Şampiyonalarına hep aynı şehirlerden dereceye giren çok az takım katılabilmektedir. 1949 yılında ilk kez Avrupa Basketbol Şampiyonası’na katılan ay yıldızlı ekibimiz, şampiyonadan 4. olarak dönerek büyük bir başarıya imza atıyordu. Takımımızın o dönemki yıldızları Hüseyin Öztürk, Yalçın Granit, Ali Uras, Cem Atabeyoğlu, Aleko Morisis ve Avram Barokas’tır. 1951 Avrupa Şampiyonası’nda 17 güçlü takım arasında 6. olmayı başaran milli takımımız Avrupalıları oldukça şaşırtıyordu. Milli hakemimiz İzzettin Somer de Avrupa Şampiyonası finalini yöneten ilk ve tek Türk basketbol hakemi olarak tarihe geçiyordu. 1952 yılında Helsinki Olimpiyatları’nda da milli takım başarılı bir performans sergiliyor ve birçok Avrupalı takımı mağlup ediyordu. Ayrıca 1959 yılında Türkiye, tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası’na ev sahipliği yapıyordu. Bu yıllarda İTÜ spor salonunda yapılan uluslararası turnuvaların ve milli maçların etkisiyle lig maçları da dolmaya başlıyor ve İstanbul sokaklarında ilk basketbol potaları görülüyordu. 1950’lerin sonları ve 1960’larda yıldız, genç ve ümit milli takımlarımız ve ayrıca bayan basketbol milli takımımız kuruluyordu. İstanbul basketboluna ek olarak Ankara basketbolu da bu yıllarda gelişme kaydediyor ve milli takıma Şengül Kaplanoğlu gibi büyük bir yıldız veriyordu. İstanbul’da Fenerbahçe, Galatasaray, İTÜ rekabeti varsa, artık Ankara’da da Mülkiye, Harbiye, Kolejliler ve Harp Okulu rekabeti vardı. Hatta Harp Okulu ile Mülkiye arasında oynanan maçlar her seferinde tribünlerde çıkan kavgalar nedeniyle yarıda kalıyordu. İzmir’de de 1940’lardan başlayarak yerel lig kuruluyor ve Karşıyaka Spor Kulübü’nün öncülüğünde basketbol tüm İzmir’e yayılıyordu. İzmir’den de Şinasi Ertan, Yüksel Böke ve Ünal Büyükaycan gibi yıldız oyuncular yetişmekteydi. Karşıyaka’nın yanı sıra muhteşem başarılara imza atmış Altınordu, Altay ve Göztepe gibi kulüpler İzmir mahalli liginde mücadele veriyordu. Anadolu’da da Edirne, Eskişehir, Antalya gibi illerde mahalli ligler kuruluyordu. 1946-1966 yılları arasında düzenlenen Türkiye basketbol şampiyonlarına çeşitli illerin yerel liglerinde 1., 2. ve 3. olan takımlar katılıyor ve Türkiye Şampiyonu elemeli maçlar sonucunda belli oluyordu. Bu yıllar arasında Galatasaray 11 defa şampiyonluğa ulaşırken, Fenerbahçe ve Modaspor 3’er, Harp Okulu ve Darüşşafaka 2’şer ve Beykoz bir defa şampiyonluğa ulaşmıştır. Bu yıllarda basketbol belki de tarihimizde ilk kez halktan bu denli büyük ilgi görüyor ve İTÜ spor salonu seyircilere yetmez oluyordu. Artık Türk basketbolu deplasmanlı ulusal bir lige hazırdı…


Galatasaray, Fenerbahçe, İTÜ, Kadıköyspor, PTT, Kurtuluş, Muhafızgücü, Kolejliler, Suspor, Şekerspor, Altınordu ve Karşıyaka’nın katıldığı ilk deplasmanlı basketbol ligi 1966-1967 sezonunda sahne alıyor ve şampiyonluğu efsane pivot Hüseyin Alp’li kadrosuyla Altınordu kazanıyordu. Artan takım sayısıyla beraber ikinci basketbol ligi de kuruluyor ve küme düşme tehlikesi ve üst lige yükselme imkanı doğuyordu. Deplasmanlı ulusal ligle beraber Türkiye Kupası da verilmeye başlanıyor ve ilk Türkiye Kupası’nı Barış Küce’li, Mehmet Baturalp’li, Erdal Poyrazoğlu’lu kadrosuyla Fenerbahçe alıyordu. Ayrıca basketbola olan ilgiyi arttırmak için her sene serbest atış birinciliği turnuvası da düzenleniyordu. Bunlara ek olarak, 1960’lardan başlayarak müessese kulüpleri ve devlete bağlı kuruluşların takımları kulüp takımlarıyla beraber basketbol liglerinde mücadele veriyor ve rekabet seviyesini arttırıyordu. Efes Pilsen ve Ülkerspor modellerinin atası kabul edilebilecek bu oluşumlardan bazıları Türk Pirelli, Denizbank ve PTT’dir. 1980’lerden başlayarak Paşabahçe, Eczacıbaşı gibi takımların iddialı bir şekilde lige girmesiyle Türk basketbolu büyük ivme kazanmıştır. Ayrıca Pınar Karşıyaka, 1986-87 sezonunda kazandığı Türkiye şampiyonluğu ile basketbolu İstanbul ve Ankara şampiyonlarının tekelinden çıkarıyordu. Milli takımımız da 1981’de Balkan Şampiyonu oluyor ve Efe Aydan Avrupa Karmasına seçilen ilk Türk basketbolcusu oluyordu. 1980 yılındaysa Eczacıbaşı Erkek Basketbol Takımı, Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nda çeyrek finale yükselen ilk Türk takımı olmayı başarıyordu.


Türk basketboluna ait bazı rekor ve ilkler ise şu şekildedir;

Beşiktaşlı Hüdai Budanur, İstanbul Spor ve Sergi Sarayı’nda yapılan Beşiktaş’ın İstanbul Karagücü’nü 110-56 yendiği maçta 110 sayı atarak sayı rekorunu uzun süre elinde bulundurmuştur. Ancak daha sonraları Erman Kunter, 1988 yılında Fenerbahçe formasıyla Hilalspor karşısında 153 sayı atarak rekoru eline geçirmiş, ayrıca bir yarıda attığı 81 sayıyla, bir devrede en fazla sayı üreten basketbolcu olarak da tarihe geçmiştir.

Avrupa’ya transfer olan ilk Türk basketbolcu; Fransa’nın Racing Paris takımında oynayan Yalçın Granit’tir.

Mirsad Türkcan, ABD Profesyonel Basketbol Ligi’nde (NBA) oynayan ilk Türk basketbolcusu olarak tarihe geçmiştir. Ayrıca 2001-2002 sezonunda CSKA Moskova takımında forma giyen Mirsad Türkcan, Avrupa Ligi normal sezonunda en değerli oyuncu (MVP) seçilen ilk Türk basketbolcusu olmuştur.

Halen NBA’de en fazla forma giyen Türk oyuncu ünvanı Hidayet Türkoğlu'na aittir. Türkoğlu, Toronto Raptors'la yaptığı kontratla en çok kazanan Türk basketbolcusu da olmuştur.

Mehmet Okur ise NBA’in geleneksel All Star hafta sonunda yer alan ilk Türk basketbolcu ünvanını almıştır. Ayrıca 2003-2004 sezonunda Detroit Pistons’ta şampiyonluk sevinci yaşayan milli basketbolcu Mehmet Okur, NBA’de şampiyonluk yaşayan ilk Türk oyuncu da olmuştur.

Avrupa’da profesyonel liglerde bir takım çalıştıran ilk antrenör ise Ergin Ataman'dır. 2001-2002 sezonunda İtalya’nın Montepaschi Siena takımını çalıştıran ve takımına ilk sezonunda Avrupa Raimundo Saporta Kupası’nı kazandıran Ataman, Avrupa’da kupa kaldıran ilk ve tek Türk antrenör olmuştur.

Türk basketbol tarihinde ilklere ve rekorlara imza atması bakımından sanıyorum Efes Pilsen kadar önemli bir takım olmamıştır. Efes Pilsen, 1996 yılında Avrupa Radivoj Koraç Kupası’nı müzesine götürerek, ilk kez bu spor dalında Avrupa kupası kazanan Türk takımı ünvanını aldı. Petar Naumoski’li, Ufuk Sarıca’lı, Tamer Oyguç’lu, Conrad Mcrae’li, Volkan Aydın’lı, Murat Evliyaoğlu’lu, Mirsat Türkcan’lı efsane kadrosuyla bu başarıyla ulaşan Efes Pilsen, zaten bu başarısının sinyallerini 1993 yılında da Avrupa Kulüpler Kupası’nda Yunan takımı Aris ile final oynayarak vermiştir. Bu maçta Aris’e 50-48’lik skorla çok şanssız bir şekilde mağlup olan takımımızın oyuncularına, maç çıkışı maçı kazanmalarına karşın gözlerini Türk düşmanlığı bürümüş yüzlerce Rum taraftarı saldırmıştır. Ayrıca Efes Pilsen, 1999-2000 sezonunda da Avrupa Ligi’nde “Dörtlü Final”e kalıp, erkek basketbol takımı olarak Avrupa 3.’sü olarak bir ilke daha imza atmıştır.

259 kez milli formayı giyen Efe Aydan, en fazla milli olan oyuncu olarak tarihe geçerken, Levent Topsakal, Türkiye-İrlanda yıldız milli maçında 78 sayı atarak, milli formayla bir maçta en çok sayı atan oyuncu ünvanını almıştır.

İstanbul’da düzenlenen 32. Avrupa Erkekler Basketbol Şampiyonası’na çok iyi hazırlanan “12 Dev Adam” lakaplı A Milli Takımımız, bu turnuvada tarihinde ilk kez Avrupa ikincisi olmuş ve çok büyük bir başarıya imza atmıştır. A Milli Takım, 2002 yılında ilk kez Dünya Şampiyonası’nda mücadele etme başarısını göstermiş, ancak turnuvada 9. olabilmiştir. 2010 yılında Türk Milli Basketbol Takımı portföyüne dünya ikinciliğini de eklemiştir. İstanbul'da düzenlenen turnuvanın final maçında "Dream Team" olarak bilinen ABD Basketbol Milli Takımı'na 81-64 yenilen 12 Dev Adam, yine de büyük bir başarıya imza atmıştır.


Bugün Türk basketbolu güçlenen altyapısı ve yaygınlığı ile, tüm imkansızlıklara rağmen geleceğe umutla bakmaktadır. NBA’de forma giyen oyuncularımızın sayıca artması ve başarılarının büyümesi basketbolumuz açısından olumlu bir gelişmedir. Ancak Avrupa'da mücadele eden takımlarımızın eski başarılarından uzak olmaları ve ligimizdeki takımların tüm kaliteli oyuncularına rağmen seyirci anlamında birkaç kulüp dışında iyi bir performans gösterememeleri ciddi sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Federasyonun müessese ve büyük kulüp takımlarına gösterdiği ilgi ve yakınlığı, seyirci potansiyeli olan diğer kulüplere de göstermesi durumunda basketbol ligimiz daha heyecanlı ve kaliteli müsabakalara ve sezonlara sahne olabilir.


KAYNAKLAR

- Atabeyoğlu, Cem, “Türk Basketbolu”, 1970, İstanbul Matbaası
- Ntvmsnbc.com, http://www.ntvmsnbc.com/news/345316.asp
- TBF, http://www.tbf.org.tr


Ozan Örmeci